29 Kasım 2013 Cuma

Taş Devri erkeği

Küçüktüm, bir taş devri karikatürü çıkmıştı karşıma dergilerden birinde..tuhaf gelmiş aklıma kazınmıştı her çizgisi….Ama sonradan farkedecektim ki bu sık tekrarlanan, bildik bir karikatürdü aslında…
Erkek, bir elinde sopa niyetine kullandığı dinazor kemiği, diğer elinde de uzun saçlarından, yerde peşi sıra sürüdüğü kadın..

 
Adamın yüzünde herhangi bir duygunun izi pek yok, daha ziyade yapması gerekeni yapıyor olmanın sükûneti, ama kadın (ki tuhaf gelen de buydu).. yerde sürüklenen kadının yüzünde ne bir acı ne bir kurtulma çabası..tam tersine mutlu bir ifade…

Gerçekten Taş Devri insanları böyle mi yaşıyorlardı? Bilemeyiz… ancak günümüz dünyasında durum çok değişikmişcesine, bu davranış biçimini sadece Taş Devri erkeğine mal etmek nasıl bir kendini bilmezliktir…?

Şöyle desek daha doğru olmaz mı? Binlerce canlıyı cansızı şekilden şekile sokan Evrim denen döngü, bazı erkeklerin yanına hiç uğramadı ve onlar Taş Devri beyinleriyle hala aramızda, her yerde  her alanda…
Üstelik hiç bir ekonomik sınıf, eğitimli eğitimsiz, yaşlı genç, din,dil,ırk, kültür ayırımı gözetmeden.
Onlar için kadın, hala saçından sürükleyip götüreceği ele geçirilmiş ganimet…  yasam alani ise , topuzuyla yere sermesi gereken düşmanlarla dolu bir cevre.

O yüzden küfürleri yekten kadınla, anayla başlıyor, o yüzden asla sinirine/nefsine/eline/diline/beline  hakim olamıyor, o yüzden hala savaslar var ve bu savaşların en korkunç mağduru tecavüz ve işkencelerle çocuklar ve kadınlar oluyor, o yüzden tüm dünyada kadın cinayetlerinin  %50 sinden çoğu eski/şimdiki koca, sevgilinin elinden çıkıyor, o yüzden hala dünyada kadın satışı geçerli bir ticari meta…

Her yerdeler ve soyları hiç tükenmiyor. Ama elbette daha iyi serpilip geliştikleri ve cok daha rahat yasadiklari topraklar var digerlerine kıyasla…

Çünkü o topraklar ona kendini dogal ortaminda hissettiriyor, elinde topuzu gezmesini dogal ortam  görüntüsü sayiyor ve elbette ganimetini daha bir sıkı zincirliyor onun için…

Ve onlar da;
Gizlemeden saklamadan; evde, yolda, iş yerinde, okulda, hastanede, din kisvesi altında fiziksel, ruhsal,cinsel taciz edebiliyor ve suçlanan her zaman mağdurun kendisi oluyor. Sessiz olmaya, ses çıkarmamaya şartlandırılıyor bu oyundan nasibini alan kurbanlar… Aile içiyse  “kol kırılır yen içinde kalır”,"aile birligi bozulmasin" "yerin kocanin yanidir" aile dışıysa adın “kirlenmesin“ „e sen de kaşınmışsın, dişi kuyruk sallamazsa“...oluyor susturucunun adı bu topraklarda…
Ahlak ve töre kuralları adı altında gelişen sessiz anayasanın kurallarını bozmak ancak yürek yakan çığlıklarla ödetiliyor. Ve o çığlıklar kambur bir miras olarak geçiyor doğacak kıza…duymamak için çığlıkları, daha bir lâl oluyor dilleri yeni yetmelerin..
Yolu iyilik, güzellik, doğruluk olan din, onların bölgesine girdiğinde bambaşka bir görüntüyle çıkıyor ortaya. Yakan, yıkan, yasaklayan, öldüren…
Ganimeti, on paraya, iki ineğe değişmek hep ağzının suyunu akıtıyor. Bu yüzden daha genç kızlığına bile girmemiş kızını, ağzından aka aka salyası, veriyor diğer ağzı salyalı taş devri mahlukatına… Çıkamıyor boğulup kalıyor o küçüğün boğazında çığlıklar, kimininse sesi hepten kesiliveriyor kaldıramadığı erken kadınlığın altında…
Kapatıyor dış dünyaya ganimetini, açmasın gözünü, anlamasın kendi zavallı geri kalmışlığını diye.
Ve karikatürdeki, “yerde mutlu sürüklenen kadın” şöyle büyütüyor taş devri bebesini, “aslan parçamsin, büyü sana istediğin kızı alicam, elini sallaşan ellisi oğlum sana…, kız dediğin senin elinin kiri…, erkeğe iş yaptırılmaz hizmet edilir… kalk kiz getir abinin yemeğini, sen bir geç gel de büksün abin, baban belini…, erkek adam dediğin döver de sever de…, git temizle namusumuzu, başımı yerde koma hakkımı helal etmem sana… diyor. Kızını da bebecikten hakkında en doğrusunu daima erkeğinin bileceğine ve ona kayıtsız şartsız itaat ve hizmete hazır ediyor.

Bu suyu oksijeni bol ortamda yetişen Taş Devri mahlukatları; koca, abi, işveren, öğretmen, hoca, avukat, savcı, hakim, memur, devlet yöneteni oluyorlar…
Ve alıyorlar ellerine topuzlarını indiriveriyorlar tüm şiddetiyle… hem kendini yok etmek isteyenin, hem de elbette en başta ganimetinin üzerine…

Onları bu amansız ilerlemelerinde durduracak, soylarını geriletecek olan gene de kadınlar.
İyiden, doğadan, sanattan beslenen kadınlar. Hayatı güzelleştiren kadınlar, gene daha güzel bir yaşamın hazırlayıcısı olacaklar.

Ama tam da bu nedenle, yollarında büyük engel teşkil eden sanata, en önemli düşmanına iniyor topuzlari her seferinde, her olduklari yerde…